Uluslararası korumaya muhtaç olmama kararının iptaline dair emsal karar

Güncel İçtihatlar , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesi Kurulu 2019/714 E. 2019/703 E.

İSTİNAF BAŞVURUSUNDA
BULUNAN (DAVACI) :
VEKİLİ : AV. FATİH YEŞİLYURT
UETS

KARŞI TARAF (DAVALI) : SAKARYA VALİLİĞİ
VEKİLİ : AV.
Kadıköy Mahallesi Turan Güneş Caddesi No:98 Kocaeli İl Göç İdaresi Müdürlüğü Merkez/KOCAELİ

İSTEMİN ÖZETİ : Irak vatandaşı olan davacının, gerekli kriterleri taşımadığından bahisle 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kapsamında “Uluslararası Korumaya Muhtaç Olmadığına Dair” Sakarya Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün (22.10.2018 tarihinde tebliğ edilen) 19/10/2018 tarih ve sayılı işleminin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, davanın reddine ilişkin Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 21/03/2019 tarih ve E:2018/857, K:2019/215 sayılı kararın; davacı tarafından hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesi uyarınca istinaf yoluyla incelenerek kaldırılması istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : İstinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Dava; Irak vatandaşı olan davacının, gerekli kriterleri taşımadığından bahisle 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kapsamında “Uluslararası Korumaya Muhtaç Olmadığına Dair” Sakarya Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün 19/10/2018 tarih ve E.16330 sayılı Olur kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Sakarya 1. İdare Mahkemesince; davacının Irak hükümeti ile bir sorunu olmadığı, nitekim annesi ve oğlunun ülkesinde hayatını devam ettirdiği, ülkesine dönmesi halinde hükümetin kontrolü altında ve güvenli olan bölgelerde yaşayabileceği sonucuna varıldığı, bu nedenle davacının uluslararası koruma başvurusunun reddine yönelik işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, anılan kararın hukuka, usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürülerek istinafen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 16. maddesinde; “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.”hükmü ve 90.maddesinde de; “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır…. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 – 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”hükmü yer almaktadır.
11.04.2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 3.maddesinde;”(1) Bu Kanunun uygulanmasında;…d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,….r) Uluslararası koruma: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsünü,…ifade eder.”hükmü, 62.maddesinde;”(1) Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir.”hükmü, 63.maddesinde;”(1) Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.”hükmü, 75.maddesinde de;” (1) Etkin ve adil karar verebilmek amacıyla, başvuru sahibiyle kayıt tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel mülakat yapılır. Mülakatın mahremiyeti dikkate alınarak, kişiye kendisini en iyi şekilde ifade etme imkânı tanınır. Ancak, aile üyelerinin de bulunmasının gerekli görüldüğü durumlarda, kişinin muvafakati alınarak mülakat aile üyeleriyle birlikte yapılabilir. Başvuru sahibinin talebi üzerine, avukatı gözlemci olarak mülakata katılabilir. (2) Başvuru sahibi, yetkililerle iş birliği yapmak ve uluslararası koruma başvurusunu destekleyecek tüm bilgi ve belgeleri sunmakla yükümlüdür. (3) Özel ihtiyaç sahipleriyle yapılacak mülakatlarda, bu kişilerin özel durumları göz önünde bulundurulur. Çocuğun mülakatında psikolog, çocuk gelişimci veya sosyal çalışmacı ya da ebeveyni veya yasal temsilcisi hazır bulunabilir. (4) Mülakatın gerçekleştirilememesi hâlinde, yeni mülakat tarihi belirlenir ve ilgili kişiye tebliğ edilir. Mülakat tarihleri arasında en az on gün bulunur. (5) Gerekli görüldüğünde başvuru sahibiyle ek mülakatlar yapılabilir. (6) Mülakatlar sesli veya görsel olarak kayıt altına alınabilir. Bu durumda mülakat yapılan kişi bilgilendirilir. Her mülakatın sonunda tutanak düzenlenir, bir örneği mülakat yapılan kişiye verilir.”, 93. maddesinin 1. fıkrasında da, “Uluslararası koruma başvuruları incelenirken, etkin ve adil karar verebilmek, başvuran tarafından iddia edilen hususların doğruluğunu tespit edebilmek amacıyla menşe, ikamet ve transit ülkelerle ilgili Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği kaynakları ve diğer kaynaklardan güncel bilgi toplanır.” hükmü yer almaktadır.
Dava konusu uyuşmazlığa ilişkin uluslarası metinlerde:
29.8.1961 tarih ve 359 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolünün 1. maddesi uyarınca bu Sözleşmenin; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen her şahsa uygulanacağı kuralı öngörülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sözleşmenin 1. maddesine çekince koyarak, yalnızca Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü tanımakta olup; Avrupa dışından gelenlere ise sığınmacı statüsü tanımaktadır.
Anılan Sözleşmenin 33. maddesinde de, “1.Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.

  1. Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez.” hükmünü içermektedir.
    İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesinde, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu, 3. maddesinde de, hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı düzenleme altına alınmıştır.
    Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, 08.09.2015 tarihinde yasal olarak Türkiyeye giriş yaptığı, Sakarya İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne 14.10.2015 tarihinde uluslararası koruma başvurusunda bulunduğu, 18.10.2018 tarihinde detaylı olarak yapılan mülakat raporunda özetle, Türkmen asıllı olduğunu, Irak Devlet televizyonunda ve Bağdat Elmınhec gazetesinde gazetecilik ve televizyoculuk yaptığını, DAEŞ örgütünün evine saldırdığını, bilgisayarına ve diğer teknolojik aletlerine el konulduğunu, can güvenliği kalmadığından dolayı Türkiye’ye sığındığını beyan ettiği, davalı idarece düzenlenen değerlendirme raporunda davacının vermiş olduğu ifadenin inandırıcı olduğunun belirtildiği, ancak DAEŞ unsurlarının 2017 yılında bölgeden çıktığı ve Irak’ta savaşın bittiği göz önüne alınarak ülkesine geri dönmesi halinde güvenli bölgelerde yaşayabileceğinden bahisle davacı hakkında 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kapsamında “Uluslararası Korumaya Muhtaç Olmadığına Dair” 19/10/2018 tarih ve E.16330 sayılı işlemin tesis edildiği ve davacı tarafından bu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konusu olayda, Irak’ta televizyonculuk ve gazetecilik yaptığını ileri süren davacının “basın kartını” dava dilikçesine eklediği, öte yandan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından, davacının yaşamına veya özgürlüğüne yönelik bir tehdit ile karşı karşıya kalacağı bir ülkeye zorla geri göndermeye karşı korunması gerektiği belirtilerek 27.03.2017-27.03.2018 geçerlilik tarihli “Mülteci Belgesi” tanzim edildiği, idarece yapılan mülakat sonucunda da davacının beyanlarının inandırıcı olduğu değerlendirilmesine yer verildiği görülmektedir.
    Uluslararası koruma, başvuru sahibi yabancının uluslararası ve ulusal mevzuatta yer alan sebeplerden dolayı (ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncel) ve haklı sebeplere bağlı olarak (zulme uğrama) vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanamama ya da haklı sebeplere bağlı olarak yararlanmak istenmemesi ya da önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan ve oraya dönemeyen veya dönmek istemeyen vatansız kişilere sağlanan statüdür. Bu statüden yararlanabilmenin ilk koşulu ise meydana gelen olaylar nedeniyle ve söz konusu olaylar sonucunda haklı nedenlere dayanan zulüm korkusudur. Zulüm korkusunun ise ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerine dayanması gerekmektedir. Zulüm haklı sebeplere bağlı olarak ilgilinin yaşam, özgürlük, ayrımcılık vb. gibi kişinin hayatını çekilmez duruma sokan nesnel olabileceği gibi öznel olarak değerlendirilebilecek durumları kapsar.
    Uluslararası koruma başvurusu halinde ortada haklı sebeplere dayanan zulüm korkusunun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme nesnel ve öznel olarak değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. Nesnel unsurlar başvurucunun menşe ülkesindeki koşulların somut olarak ele alınması ve söz konusu nesnel unsurlar da sonuçta başvurucunun öznel unsurlardaki korkusunun saptanmasında önem arz edecektir. Belli olaylar karşısında her bireyin aynı davranmasını beklemek imkansız olduğundan, başvurucunun olaylar karşısındaki durumu önem arz edecektir. Bu nedenle yapılacak mülakatlarda ilgililerin söz konusu zulüm korkusunu makul bir düzeyde ortaya koyabilmeleri gerekir. Yapılan mülakat sonucunda elde edilen verilerin yeteri derecede açık olmaması durumunda bir inanılırlık değerlendirilmesinin yapılması ve kişinin içinde bulunduğu korkunun makul olup olmadığının ve buna bağlı bir risk değerlendirmesinin yapılmasını gerekli kılacaktır.
    6458 sayılı Yasa’da uluslararası koruma çeşitleri, “mülteci”(61. madde), “şartlı mülteci” (62. madde), “ikincil koruma” (63. madde) olarak sıralanmıştır. Yasanın ilgili maddeleri incelendiğinde, “mülteci statüsü” Avrupa ülkerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; “şartlı mülteci” statüsü ise Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar nedeniyle, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişilere tanınan bir haktır. Görüleceği üzere “mülteci”(61. madde), “şartlı mülteci” (62. madde) statüleri başvurucunun özel koşulları nedeniyle verilebilecektir.
    1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Protokol ile benimsenen “geri göndermeme ilkesi”nin bir yansıması olarak 6458 sayılı Yasa’nın 63. maddesinde “ikincil koruma” statüsü öngörülmüştür
    Buna göre mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verileceği düzenleme altına alınmıştır.
    Anılan hükmün (a) ve (b) bentleri, “mülteci”(61. madde), “şartlı mülteci” (62. madde) statülerinde olduğu gibi kişiye özel durumların varlığı şartını aramasına karşın, maddenin (c) bendinde ise, diğer statü ve şartlardan farklı olarak, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişilere, “ikincil koruma” statüsünün verileceği benimsenmiştir.
    Savunma dilekçesinde davacının uluslararası koruma talebinin, 6458 sayılı Yasa’nın 62. maddesi kapsamında şartlı mülteci statüsü açısından değerlendirildiği beyan edilmiştir. Ancak, 6458 sayılı Yasa’nın sistematiğine uygun olarak olarak davacının durumunun öncelikle “mülteci” daha sonra “şartlı mülteci” ve her iki statüyü de mutlak surette elde edemeyeceğinin anlaşılması halinde ise bu sefer “ikincil koruma” statüsü açısından incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
    Buna göre, davalı idarece gerek davacı tarafından dile getirilen iddiaların doğruluğu gerekse de iddiaların doğruluğu halinde gerçek bir riskin varlığı konusunda herhangi bir irdeleme yapılmadığı, DAEŞ terör örgütünün 2017 yılının Aralık ayında Irak’tan temizlendiğine yönelik Irak Hükümeti açıklaması ile yetinildiği ve davacıya Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nce 27.03.2017-27.03.2018 geçerlilik tarihli mültecilik belgesi verildiğinin göz önünde bulundurulmadığı görülmektedir.
    Mülteci hukukunun temel felsefesini belirleyen “geri gönderme yasağı” ile, başvurucuların söz konusu yasak ile oluşturulan koruma kapsamında kalıp kalmayacağının belirlenmesi aşamasında Cenevre Sözleşmesini imzalayan Devletlere genelde ve özelde de ilgili birimlerine bazı görevler verilmiştir. Bu görevlerin en önemlileri ise, başvurucuların iddialarının doğruluğunu araştırma ve söz konusu iddiaların doğru olduğunun tespiti halinde de iddiaya konu riskin koruma kapsamına alınmaya değer eşiğin üzerinde olup olmadığını belirlemektir. Zaten uluslararası kaynaklarca dile getirilen bu mükellefiyet 6458 sayılı Yasa’nın 93. maddesinde de öngörülmüştür.
    Bu durumda; davacının, ülkesinde gazeteci olması nedeniyle DAEŞ ve diğer örgütler tarafından baskı ve şiddet uygulandığına, ülkesine iade edilmesi halinde insan haklarıyla bağdaşmayan tutum ve davranışlara maruz kalınacağı ve can güvenliğinin bulunmadığı yönündeki iddialarına yönelik olarak 6458 sayılı Yasa’nın 93. maddesi uyarınca yapılması gereken bilgi toplama görevi yerine getirilmeyerek işlemin tesis edildiği diğer yandan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nce verilen mültecilik belgesi göz önünde bulundurularak bir karar verilmesi gerektiğinden uluslararası koruma talebinin reddedilmesine dair dava konusu işlem, yukarıda belirtilen ulusal ve uluslararası metinler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları yönünden hukuka aykırı bulunmuş, olup davanın reddine yönelik idare mahkemesi kararında hukuki isabet görülmeyerek kaldırılması gerektiği kanaatine varılmıştır.
    Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf başvurusunun kabulüne, Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 21/03/2019 tarih ve E:2018/857, K:2019/215 sayılı kararın kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan ve Mahkeme aşamasında davacı tarafından yapılan 280,60 TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.362,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, istinaf aşamasında davacının adli yardım isteminin kabul edilmesi nedeniyle alınmayan 156,00 TL yargılama giderinin davalı idareden tahsili için Mahkemesince ilgili mercie müzekkere yazılmasına, artan tebligat ücretinin mahkemesince davacıya iadesine, kararın taraflara tebliği için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, temyiz yolu kapalı olmak üzere kesin olarak, 17/09/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir