TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA SUÇU – SUÇUN UNSURLARININ OLUŞMAMASI

Güncel İçtihatlar , ,

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2018/12-277

K. 2019/585

T. 8.10.2019

* TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA SUÇU ( Sanığın Kanındaki Alkol Seviyesinin Suç Tarihindeki Düzenlemeye Göre Cezalandırılmasını Gerektiren 1,00 Promilin Üzerine Çıkmaması Ehliyetsiz Araç Kullanmasının ve Meydana Gelen Kazada Taksirinin Bulunmasının Suçun Oluşumuna Yeterli Olmadığı )

* ALKOL SEVİYESİ ( 1,01 Promil ve Üzerinde Alkol Tespit Edilen Kişilerin Her Koşulda Emniyetli Bir Şekilde Araç Sevk ve İdare Edemeyecek Hâlde Olduklarının Kabul Edileceği ve Bu Kişiler Açısından 5237 S.K. Md. 179/3 Kapsamındaki Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun Oluşacağı – Sanığın Kanındaki Alkol Seviyesinin Suç Tarihindeki Düzenlemeye Göre Cezalandırılmasını Gerektiren 1,00 Promilin Üzerine Çıkmadığı/Ehliyetsiz Araç Kullanmasının ve Meydana Gelen Kazada Taksirinin Bulunmasının Suçun Oluşumuna Yeterli Olmadığının Kabulü Gerektiği )

* EHLİYETSİZ ARAÇ KULLANMA ( Sürücü Belgesine Sahip Olan Kişilerin Her Zaman Güvenli Bir Şekilde Araç Sürecekleri Kesin Olmadığı Gibi Belge Sahibi Olmayan Kişilerin de Mutlaka Tehlikeli Şekilde Araç Kullanacaklarının İddia Edilememesi Nedeniyle Sürücü Belgesine Sahip Olmadan Araç Kullanılmasının Suçun Unsurları Arasında Gösterilmediği – Sanığın Kanındaki Alkol Seviyesinin Suç Tarihindeki Düzenlemeye Göre Cezalandırılmasını Gerektiren 1,00 Promilin Üzerine Çıkmaması Ehliyetsiz Araç Kullanmasının ve Meydana Gelen Kazada Taksirinin Bulunmasının Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun Oluşumuna Yeterli Olmadığı )

5237/m.2,179

2918/m.36,48/6-7,84

ÖZET : Dava, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna ilişkindir.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Kazadan yirmi sekiz dakika sonra yapılan ölçüme göre 0,48 promil alkollü olan, ancak adli tıp uygulamalarına göre alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak 0,15 promil azaldığı gözetildiğinde kaza anında yaklaşık 0,63 promil alkollü olduğu sonucuna ulaşılan sanığın, kanındaki alkol seviyesinin suç tarihindeki düzenlemeye göre cezalandırılmasını gerektiren 1,00 promilin üzerine çıkmaması, emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olduğuna dair bir bilgi veya belgenin olmaması, aşamalarda gözüne güneş ışığının gelmesi nedeniyle karşı yönden gelen aracın şeridine girdiği şeklindeki savunmasının aksini ispatlayacak, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilmemesi ve sürücü belgesine sahip olan kişilerin her zaman güvenli bir şekilde araç sürecekleri kesin olmadığı gibi belge sahibi olmayan kişilerin de mutlaka tehlikeli şekilde araç kullanacaklarının iddia edilememesi nedeniyle sürücü belgesine sahip olmadan araç kullanılmasının suçun unsurları arasında gösterilmemesi karşısında; ehliyetsiz araç kullanmasının ve meydana gelen kazada taksirinin bulunmasının, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşumuna yeterli olmadığı, bu nedenle kasten işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

DAVA : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …’ın TCK’nın 179/2, 31/3, 62 ve 50/1-a maddeleri uyarınca 320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Safranbolu (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.02.2014 tarihli ve 150-108 Sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.10.2015 tarih ve 3708-16156 sayı ile;

“…Olay günü saat 15.30 sıralarında, sanığın, idaresindeki otomobil ile yerleşim yeri dışında, iki yönlü, 7 metre genişliğindeki yolda seyri sırasında, korkuluksuz sert viraja geldiğinde karşı yönden gelen kamyonetin şeridine girerek çarpışması sonucu trafik kazası meydana geldiği, Karabük Devlet Hastanesince düzenlenen genel adli muayene raporuna göre, saat 15.58 itibarıyla sanığın 48 promil alkollü olduğu, olayın meydana gelmesine sanığın taksirli hareketinin sebep olduğu anlaşılmakla, kasten işlenen atılı suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeksizin, hatalı değerlendirme ile mahkûmiyetine dair hüküm tesisi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

6545 Sayılı Kanun’un 84. maddesiyle 5320 Sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin birinci fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle bozmadan sonra yargılama yapan Safranbolu 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 01.02.2016 tarih ve 947-44 sayı ile;

“…Her ne kadar Yargıtay bozma ilamında olayın meydana gelmesinin sanığın taksirli hareketinin sebep olduğu anlaşıldığından kasten işlenen atılı suçun unsurları itibarı ile oluşmadığı belirtilmiş ise de, önceki kararda ifade edildiği üzere ve Yargıtay örnek kararlarında da belirtildiği üzere SSÇ’nin ehliyetsiz olmasına rağmen araç kullanarak, karşı şeride geçerek trafik kazasına sebebiyet vermesi SSÇ’nin eylemi kasıtlı olarak gerçekleştirdiğini göstermektedir. Ehliyetsiz olmasına rağmen araç kullanması nedeniyle olayda kasıt unsuru oluşmuştur. Nitekim Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 05.02.2008 tarih 17190 esas, 1695 karar sayılı ilamında ‘Sanığın olay tarihinde sürücü belgesi olmadığı halde akşam saat 21.30 civarında S ve E isimli arkadaşlarını da aracın arkasına bindirip farları iyi yanmayan motosikletle 70-80 km hızla seyrederken yolun ıssızlığını hesap edemeyerek ve farları iyi yanmadığından önündeki çukuru göremediği için fren yapması sonucu kaza yaptığı, kendisi ile birlikte arkadaşı S’nin yaralanmasına izin verdiği eylemde sanığın üzerine atılı TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlediği dosyadaki bilgi ve belgeleri göre açıkça anlaşıldığı ve atılı somut tehlike suçunun öğeleri oluştuğu hâlde yasal ve yetersiz gerekçe ile sanığın beraatine karar verilmesi’ denilmiştir. Bu itibarla SSÇ’nin ehliyetsiz bir şekilde trafiğe çıkması nedeniyle kasıtlı hareket ederek trafik güvenliğini tehlikeye soktuğundan TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen suçun unsurları oluştuğu anlaşıldığından atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hüküm de olduğu gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.01.2017 tarihli ve 240006 Sayılı “Onama” istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 Sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 17.04.2018 tarih ve 2600-4505 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

KARAR : Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

05.11.2011 tarihli maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağına göre; suç tarihinde 17 yaşında olan sanık …’ın, 05.11.2011 tarihinde saat 15.30 sıralarında sevk ve idaresindeki 78 .. 230 plaka sayılı aracıyla Bartın istikametinden Karabük istikametine doğru seyir hâlindeyken dik eğimli, korkuluksuz sert viraja geldiğinde karşı yönden gelen katılan …’in sevk ve idaresindeki 78 .. 275 plaka sayılı kamyonete çarptığı, sanığın Karayolları Trafik Kanunu’nun 84. maddesinde yer alan “şeride tecavüz etme” kuralını ihlal ettiği, asli kusurlu olduğu ve sürücü belgesinin olmadığı, olay nedeni ile sanığın ve aynı araçta bulunan tanık …’in yaralandığı,

Aynı tarihli kaza yeri krokisine göre; olayın yerleşim yeri dışında 7 metre genişliğinde ve iki yönlü bir yolda gerçekleştiği,

Karabük Devlet Hastanesince kaza anından yirmi sekiz dakika sonra düzenlenen 05.11.2011 tarihli genel adli muayene raporuna göre; sanığın yapılan muayenesinde 0,48 promil alkollü olduğu,

Anlaşılmaktadır.

Katılan …; olay günü saat 14.10 sıralarında Karabük ilinden Ovacuma beldesine doğru 78 .. 275 plaka sayılı aracıyla yola çıktığını, yanında yolcu olarak katılan …’in bulunduğunu, kendi şeridinde tahminen 50-60 km hızla seyir hâlindeyken sanığın sevk ve ideresindeki aracın kendi şeridinden gelerek aracına çarptığını, viraja girdiğinde karşıdan araç gelip gelmediğini önceden görmediğini, sanığın direksiyonu sağa kırarak kaçma ihtimalinin olduğunu ancak kazayı engellemeye yönelik bir şey yapmadığını, sanığın kullandığı aracın hızının yüksek olduğunu, araç kullanışından kendisine kasten çarptığını düşündüğünü, kaza sonrası aracından indiğinde sanık ile yanındaki şahsın yaralandığını ve baygın hâlde olduklarını gördüğünü, sanığın kullandığı aracın içerisinde vites kutusunun yanında bira şişesi parçaları gördüğünü, sanığın ve yanındaki şahsın akrabalarının “Akşamdan sabaha kadar içtiler, onları uyarmamıza rağmen yola çıktılar” dediklerini duyduğunu, sanığın alkollü olup olmadığını anlayamadığını, sanığın gözüne güneş gelmesi nedeniyle yolu göremediği savunmasının doğru olabileceğini ancak karşı yönün görülmediği bir yerde yavaş gitmesi gerektiğini,

Katılan …; katılan …’in kullandığı aracın içinde olduğunu, sanığın kullandığı aracın bulundukları şeride girerek araçlarına vurduğunu, kaza sonrası araçtan indiğinde sanığın bacağının arasında bira şişesi olduğunu ve baygın vaziyette bulunduğunu gördüğünü,

Tanık …; uzaktan akrabası olan sanığın kullanmak için aracını istediğini, kendisinin alkollü olması nedeniyle ehliyetinin bulunduğunu söyleyen sanıkla birlikte yola çıktıklarını, Kehler Köyüne gittiklerini, kendisinin alkollü olduğu için araçtan inmediğini ancak sanığın köye gidip bir süre sonra geldiğini, saat 19.30 sıralarında da İnceçay Köyüne doğru yola devam ettiklerini, aracı yine sanığın kullandığını, alkolün etkisiyle bir süre sonra uyuduğunu, kazanın nasıl olduğunu anlamadığını, sanığın az miktarda alkol aldığını, 2-3 duble rakı içtiklerini, bilincinin yerinde olduğunu, sanığın kazadan sonra kendisine “Güneş gözümü aldı, kaza ondan oldu” dediğini,

Trafik polisi olan ve kaza tespit tutanağını düzenleyen tanıklar A. Ö. ve …; 05.11.2011 tarihli kaza tespit tutanağındaki imzaların kendilerine ait olduğunu, tutanak içeriğinin doğru olduğunu,

İfade etmişlerdir.

Sanık …; alkollü olan arkadaşı tanık…’nin araç kullanamayacağını söyleyerek 78 .. 230 aracını kullanmasını istediğini, alkollü olmaması nedeniyle aracı kullanmayı kabul ettiğini, Ovacuma beldesinden Safranbolu ilçesine doğru seyir hâlindeyken Soğuksu mevkisi civarında gözüne güneş ışığının gelmesi nedeniyle karşı yönden gelen aracın şeridine girdiğini ve bu araçla çarpıştıklarını, ehliyetinin olmadığını ancak mecbur kaldığı için aracı kullandığını savunmuştur.

5237 Sayılı TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin suç tarihi (05.11.2011) itibarıyla yürürlükte bulunan ikinci ve üçüncü fıkraları;

“…

Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup 02.12.2016 tarihli ve 29906 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 16. maddesiyle söz konusu maddenin ikinci fıkrasına “idare eden kişi,” ibaresinden sonra gelmek üzere “üç aydan” ibaresi eklenerek madde son hâlini almıştır.

TCK’nın 179. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanma şartları ise madde gerekçesinde; “Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın tehlikeli bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekir. Aracın sevk ve idaresinin salt trafik düzenine aykırılığı bu suçun oluşumuna neden olmayacaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliği taşımaktadır.

Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.” şeklinde açıklanmıştır.

Trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçunun oluşabilmesi için; kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, sağlık veya mal varlıkları bakımından tehlike meydana getirebilecek biçimde iradi bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçu ise, aynı Kanun’un 180. maddesinde; “Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde hüküm altına alınmış olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere, karayolu ulaşım araçları bu suçun kapsamı dışında tutulmuştur.

Başta Karayolları Trafik Kanunu olmak üzere bir çok kanunda; kara, hava, deniz ve demiryolu araçlarının trafikte kullanılmalarına ilişkin bir takım kurallar öngörülmüştür. Bu kurallar trafik güvenliğini sağlamanın yanında, kişilerin hayat, sağlık ya da mal varlıklarını korumaya yönelik olup, uyulmaması hâlinde trafik güvenliği tehlikeye düşürülebilmektedir. Ancak her kural ihlalinin mutlaka kişiler bakımından tehlikeye neden olacağını söylemek de mümkün değildir. Bu durumda tehlikeye neden olma hâlinin somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma, somut tehlike suçudur. Bu suçun oluşabilmesi için suç tanımında yer alan eylemin gerçekleştirilmesi yeterli olmayıp, tehlikelilik hâlinin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmesinin mümkün bulunması zorunludur. Bu nedenle her somut olay bakımından tehlikeye neden olma ögesinin varlığı aranmalıdır.

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun kanunda kasıtlı bir suç olarak düzenlenmesi ve ancak kasten işlenebilmesi karşısında, söz konusu suçun oluşabilmesi için, failin tehlikeli sevk ve idaresinin iradi davranıştan ileri gelmesi gerekmektedir. Failin kasıtla hareket etmesi yeterli olup saik (özel kast) aranmamıştır. Ancak sanığın kastının, fiilinin başkalarının hayat, sağlık ya da mal varlığı bakımından tehlikeye neden olabileceğini kapsaması gerekir. Aracın tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, çoğu zaman bir trafik kuralına da aykırılık oluşturmaktadır. Failin bir trafik kuralını bilinçli olarak ihlal etmesi durumunda kasıt unsuru gerçekleşecektir. Kural ihlalinin kasta ya da en azından olası kasta değil taksire dayanması, başka bir anlatımla dikkatsiz ve tedbirsiz davranışlarının herhangi bir tehlikeye yol açması hâlinde kasıt unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle bu suç oluşmayacak, kuralın kasta değil taksire dayalı olarak ihlali neticesinde ölüm veya herhangi bir yaralanma meydana gelmiş ise fiil yalnızca taksirle öldürme ya da yaralama suçunu teşkil edecektir.

Nitekim Yargıtay 2 ve 12. Ceza Dairelerinin istikrar kazanmış kararları da bu yönde olup, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 23.12.2009 tarihli ve 53795-48456 Sayılı kararında; “Sevk ve idaresindeki araçla tali yoldan ana yola çıkarken ikaz levhası ve kavşakta geçiş önceliğine uymayıp, dikkatsiz ve tedbirsiz şekilde ana yola girerek kazaya neden olması şeklindeki eylemin taksirle gerçekleşmesi karşısında, kasten işlenebilen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluşmadığı,” aynı Dairenin 25.11.2009 tarihli ve 37049-44411 Sayılı kararında da; “İdarelerindeki araçlarla olay mahalli kavşakta karşılaşan sanıklardan birinin sola dönüş kuralına uymaması, diğerinin de kavşağa yaklaşırken hızını azaltmaması nedeniyle çarpışmaları sonucunda, araçlardan birinde yolcu olarak bulunan mağdurların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmalarına neden olan sanıkların eyleminde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının bulunmadığı, bu suçun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık veya mal varlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği”, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 04.02.2015 tarihli ve 12611-1939 Sayılı kararında, “Sanığın yönetimindeki otomobil ile yerleşim yeri içinde, bölünmüş, tek yönlü, hafif eğimli, kuru, asfalt kaplama yolda seyir hâlinde iken ışık kontrollü yaya geçidi bulunan kavşak mahalline geldiğinde, seyir istikametine göre yolun sol tarafından sağındaki pazar yerine doğru karşıdan karşıya geçmekte olan yayaya aracının sol ön tampon ve yan kısımlarıyla yaya geçidi üzerinde çarpması ve yayanın 2. derece kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda, sanık ve katılanın yeşil ışıkta geçtiklerini beyan etmeleri nedeniyle ışık ihlali yapanın kim olduğu tespit edilememiş ise de; sanığın kavşağa yaklaşırken hızını azaltıp yaya geçidinden geçmekte olan yayalara geçiş önceliği tanıyıp, onların yolu tamamlamasını müteakip yoluna devam etmesi gerektiği halde seyir hızıyla kavşağa girerek kazaya asli kusuru ile sebebiyet verdiği olayda, ancak kasten işlenebilecek olan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşmadığı”, aynı Dairenin 05.06.2015 tarihli ve 15163-9970 Sayılı kararında da; “Tek yönlü ve 3 şeritli yolun orta şeridinde sevk ve idaresindeki servis aracıyla seyir hâlinde olan sanığın, kırmızı ışığın yeşil ışığa dönmesi ile önündeki araçları sollamak için sol şeride girdiğinde arkasından gelen müştekinin, servis aracına çarpmamak için direksiyonu sola kırdığı ve orta refüje çarpması şeklinde gelişen olay nedeniyle, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, TCK’nın ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179/2. maddesinde, alkol veya uyuşturucu madde etkisi olmaksızın kasıtlı olarak, kişilerin hayat, sağlık ve mal varlığı açısından tehlike yaratacak şekilde araç sevk ve idare edilmesi suçunun düzenlendiği, maddede düzenlenen suçun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu, atılı suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve mal varlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, somut olayda sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçun unsurları oluşmadığı” vurgulanmıştır.

Sürücü belgesi, kişinin araç kullanmaya yetkili olduğunu gösteren bir belge olup sürücü belgesi olmaksızın araç kullanılması, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 36. maddesiyle idari yaptırıma tabi bir kabahat eylemidir.

Sürücü belgesine sahip olan kişilerin her zaman güvenli bir şekilde araç sürecekleri kesin olmadığı gibi belge sahibi olmayan kişilerin de mutlaka tehlikeli şekilde araç kullanacakları iddia edilemez. TCK’nın 179/2. maddesindeki suç, kasıtla işlenebilen somut tehlike suçu niteliğinde olduğundan; sürücü belgesiz araç kullanılmasının, tek başına başkalarının hayatı, sağlığı ve mal varlığı bakımından tehlikeye neden olacağının kabul edilemeyeceği, aksi durumun anılan suçu somut tehlike suçundan soyut tehlike suçuna dönüştüreceği açıktır. Failin sürücü belgesiz araç kullanması, tek başına suçun oluşumu için yeterli olmayıp, varsa somut tehlikeli hareketi ile yaşı ve kullandığı aracın niteliği itibarıyla araca hâkimiyet sağlayıp sağlayamayacağı değerlendirilerek TCK’nın 179/2. maddesindeki suçun oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suçta ve cezada kanunilik ilkesi” başlıklı 2. maddesinde, kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceği, kanunen suç sayılmayan bir eylem dolayısıyla sanığa ceza verilemeyeceği gibi kanunun suç ve ceza içeren hükümlerinin kıyas yolu ile de uygulanamayacağı, diğer bir ifadeyle kıyasa yol açacak şekilde genişletici yorumlanamayacağı ifade edilmiştir.

TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen suçun faili ise alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişidir. Suçun oluşması için tek başına alkol veya uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmak yeterli olmayıp ayrıca kişinin alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyeceğinin, diğer bir deyişle güvenli araç kullanıp kullanamayacağının tespit edilmesi gerekmektedir. (Ö. Metehan Aynural, Soyut Tehlike Bağlamında Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu (TCK 179/3), On İki Levha Yayıncılık A.Ş., 1. Baskı, İstanbul, Mart 2018, s. 42-45,).

TCK’nın 179/3. maddesinde sözü edilen alkol, alkollü içki yapımında kullanılan alkol türü olan etanoldür (etil alkol). Promil ise, alınan alkolün bin mililitre (1 litre) kandaki oranını gram cinsinden gösteren ölçü birimidir. Alkolün ağırlığı, kanın ise hacmi dikkate alınarak kurulan orantı üzerinden kandaki alkolün promil cinsinden seviyesi belirlenir. Örneğin 0,40 promil, bin mililitre kanda 0,4 gram alkol bulunduğunu gösterir. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca vücuda alınan etil alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığının tıbben bilindiği belirtilmektedir.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun suç tarihinden sonra 11.06.2013 tarihli ve 28674 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 Sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değişik 48. maddesinin altı ve yedinci fıkralarında;

“Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179. maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.

Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiş olup Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.12.2018 tarihli ve 708-608 Sayılı kararında da açıklandığı üzere 11.06.2013 tarihinde ve sonrasındaki dönemde gerçekleşen eylemler yönünden maddenin altıncı fıkrası uyarınca 1,00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında her hâlükârda, yedinci fıkrası uyarınca da 0,50 promilin üzerinde alkollü olan otomobil sürücüleri ile 0,20 promil alkollü olan diğer araç sürücülerinin ise trafik kazasına sebebiyet vermeleri hâlinde TCK’nın 179. maddenin üçüncü fıkrası kapsamındaki trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu oluşacaktır. Somut olay gibi 11.06.2013 tarihinden önceki dönemde gerçekleşen eylemlerde ise 0,30 promil ve altında alkollü olduğu tespit edilen sürücüler açısından aksi ispatlanmadığı sürece emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edecek durumda olduklarından suç oluşmayacak, 0,31-1,00 promil alkol tespit edilen kişilerin emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyecek hâlde olup olmadıkları hususunun olaydan sonra en kısa sürede yapılacak ayrıntılı bir doktor muayenesiyle belirlenmesi gerekecek, bunun mümkün olmadığı hâllerde bu husus failin olay sırasındaki davranışları değerlendirilmek suretiyle belirlenebilecek, 1,01 promil ve üzerinde alkol tespit edilen kişilerin ise her koşulda emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde oldukları kabul edilecek ve bu kişiler açısından TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki suç oluşacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın 05.11.2011 tarihinde saat 15.30 sıralarında sevk ve idaresindeki 78 .. 230 plaka sayılı araç ile yerleşim yeri dışında, iki yönlü, yedi metre genişliğindeki yolda seyir hâlindeyken dik eğimli, korkuluksuz sert viraja geldiğinde karşı yönden kamyoneti ile gelen katılan …’in şeridini ihlâl etmesi nedeniyle maddi hasarlı trafik kazasına sebebiyet verdiği olayda;

Kazadan yirmi sekiz dakika sonra yapılan ölçüme göre 0,48 promil alkollü olan, ancak adli tıp uygulamalarına göre alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak 0,15 promil azaldığı gözetildiğinde kaza anında yaklaşık 0,63 promil alkollü olduğu sonucuna ulaşılan sanığın, kanındaki alkol seviyesinin suç tarihindeki düzenlemeye göre cezalandırılmasını gerektiren 1,00 promilin üzerine çıkmaması, emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olduğuna dair bir bilgi veya belgenin olmaması, aşamalarda gözüne güneş ışığının gelmesi nedeniyle karşı yönden gelen aracın şeridine girdiği şeklindeki savunmasının aksini ispatlayacak, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilmemesi ve sürücü belgesine sahip olan kişilerin her zaman güvenli bir şekilde araç sürecekleri kesin olmadığı gibi belge sahibi olmayan kişilerin de mutlaka tehlikeli şekilde araç kullanacaklarının iddia edilememesi nedeniyle sürücü belgesine sahip olmadan araç kullanılmasının suçun unsurları arasında gösterilmemesi karşısında; ehliyetsiz araç kullanmasının ve meydana gelen kazada taksirinin bulunmasının, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşumuna yeterli olmadığı, bu nedenle kasten işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1-) Safranbolu 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin direnme kararına konu 01.02.2016 tarihli ve 947-44 Sayılı hükmünün, sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir