Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma – Etkin Pişmanlık – BTM İle Giderilebilir Yaralama

Güncel İçtihatlar , , , , , , , , ,

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/645 E. , 2015/498 K.
“İçtihat Metni”
Mahkemesi: … Asliye Ceza
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanıklar … ve …’nın TCK’nun 109/2, 109/3, 109/5, 62/1, 53/1, 63. maddeleri gereğince beş yıl hapis, sanık …’nın 109/2, 109/3, 109/5, 39/1, 62/1, 53/1. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba,
sanık …’in 109/2, 109/3, 109/5, 31/3, 62/1. maddeleri uyarınca üç yıl dört ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine, …’nın 109/2, 109/3, 109/5, 31/2, 62/1, 51/1. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin, … Asliye Ceza Mahkemesince verilen … gün ve …
sayılı hükmün, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün, … sayı ve oyçokluğu ile;
“Sanıkların eylemi gerçekleştirdikleri esnada mağdurun şahsına zarar vermedikleri, mağdurda oluşan ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki yaralanmanın ise kaçırılırken ormanda
yürüdükleri esnada gerçekleştiği, sanıkların mağduru kendiliklerinden, soruşturma başlatılmadan bıraktıklarının anlaşılması karşısında haklarında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğinin
gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Başkanvekili … ve Daire Üyesi …; “… Kanun koyucunun suçun evlenme maksadı ile işlenmesini cezada artırım nedeni olarak saymadığı,
artırım nedeni olan durumun sadece suçun cinsel amaçla işlenmesi olduğu önceki yasada ‘şehvet hissi ile işlenmesi’nin karşılığı yeni yasada ‘cinsel amaçla işlenmesi’ şeklinde ifade edildiği, sanığın imkân olduğu halde cinsel davranışta bulunmadığı, mağduru ikna edemeyince henüz soruşturma başlamadan kendiliğinden serbest bırakması karşısında 109/5. maddedeki artırım nedeninin uygulanma şartlarının oluşmadığı” düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … ile;
“Mağdurenin adli raporunun incelenmesinde; vücudunun büyük bir bölümünde olay sırasında oluşan yaralar bulunması karşısında, şahsına zararı dokunmaksızın kendiliğinden güvenli bir yerde serbest
bırakma şartının gerçekleşmediği, bu itibarla sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen hükümlerle ilgili bozma kararı yerinde olmadığından hükmün onanması gerektiği”
görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 16.09.2014 gün ve 7719-9990 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetine karar verilen ve suçlarının sübutu ile eylemlerinin vasıflandırılmasına ilişkin bir anlaşmazlık, bu kabulde de dosya muhtevası
itibarıyla herhangi bir hukuka aykırılık tespit edilemeyen somut olayda, Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında etkin
pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’nın, dayısının kızı olan mağdureyle evlenmek istediği, ancak gerek mağdure, gerekse babasının bu teklifi kabul etmedikleri, olay akşamı saat yirmi sıralarında diğer sanıklarla mağdureyi ağzını bağlamak suretiyle zorla kaçırıp sürükleyerek yaklaşık dört kilometre uzaklıktaki yayla evine
götürdükleri, mağdurenin evlenmek istemediğini ve serbest bırakılmaması durumunda intihar edeceğini söylemesi üzerine sabah saatlerinde cinsel saldırı niteliği teşkil edecek herhangi bir fiilde bulunmadan
şikâyetçi olmaması kaydıyla mağdureyi köy muhtarına teslim ettikleri, aynı gün mağdurenin anne ve babası ile birlikte jandarmaya giderek şikâyetçi olduğu, Sağlık Ocağı Tabipliğince düzenlenen raporda; mağdurenin olay nedeniyle yüzünde tırnak izi, yüz bölgesinde giysi ile bastırmaya bağlı olarak meydana gelen ekimoz, dirseğinde ve koltuk altı
bölgelerinde muhtelif genişlikteki ekimotik lezyonlar, sol arka bel bölgesinde sıyrık, ensesinde ağrılı hassasiyet, ayak bileği arka tarafı ile diz kapağı ve altında sıyrıklar oluşacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı, bu konunun ayrıca ikinci derece sağlık kurulu tarafından incelenmesi gerektiğinin belirtildiği, ancak raporda dile getirilen hususta herhangi bir rapor alınmadığı, Anlaşılmaktadır.
Mağdure; Bursa’da ikamet ettiğini, olay tarihinden bir süre önce ağabeyinin düğünü nedeniyle anne ve babası ile birlikte köylerine geldiklerini, akşamüstü halasının gelini olan …’nın evine giderek bir
akrabasının telefon numarasını istediğini, adı geçen sanığın kendi telefonunu verdiğini, akşam karanlığında telefonu geri götürdüğünü, evden çıktığı sırada dört kişinin üzerine saldırdıklarını, ağzını
çorapla bağlayarak tarlaya doğru sürüklediklerini, sanık …’nın “seninle evleneceğiz, geri dönüşü yok” dediğini, ağzının bağlı olması nedeniyle bağıramadığını, kaçmak için direndiği sırada sanıklardan birisinin yüzüne tokat attığını, daha sonra ormanın içerisinden yayla evine götürdüklerini, ağlamasına rağmen ailesini aramasına izin vermediklerini, sanıklara yalvarıp evlenmek istemediğini, bırakmamaları halinde intihar edeceğini söylediğini, buna rağmen gece kendisini yayla evinde tuttuklarını, sabah
şikâyetçi olmamak kaydıyla muhtara teslim ettiklerini, sürüklenme sırasında vücudunda yara meydana geldiğini, ancak şikâyetçi olmadığını beyan etmiş,
Tanık …; sanıklarla aynı köyde ikamet ettiklerini, olay tarihinde sanık …’nın ablasının evine gelip mağdureyi kaçıracaklarını söyleyerek yardım istediğini, kendisine yardımcı olamayacağını ifade ederek
tarlasına gittiğini, gece saat oniki sıralarında …’nın arayarak mağdureyi kaçırdığını beyan edip elbise istediğini, eşinin elbiselerini alarak sanıkların bulunduğu yayla evine gittiğini, mağdurenin zorla kaçırıldığını ve evlenmek istemediğini öğrendiğini, sanığa “kızı ailesine teslim edin” dediğini, muhtarı aradığını, sanık …’nın muhtarla konuştuğunu, ardından mağdureyi köy yoluna yakın bir yerde muhtara teslim ettiklerini belirtmiş,
Tanık …; köy muhtarı olarak görev yaptığını, olay günü sanığın kendisini telefonla arayıp mağdureyi kaçırdığını, ancak evlenmeye razı olmaması nedeniyle kendisine teslim etmek istediğini söylediğini, yayla yoluna giderek mağdureyi aldığını ifade etmiş,
Sanık …; dayısının kızı olan mağdureyi evlenmek amacıyla istettiğini, ancak cevap alamadığını, mağdurenin de teklifi kabul etmediğini, olay tarihinde ağabeyinin düğünü nedeniyle köye geldiğini, bir akrabasının aslında mağdurenin gönlü olduğunu ifade ettiğini, bu durumdan cesaret alarak kendisini kaçırmaya karar verdiğini, akşam saatlerinde arkadaşı ile buluşarak evlerini gözetlemeye başladığını, mağdurenin, kendisinin de akrabası olan sanık …’nın evine gittiğini, evden çıktıktan sonra kolundan
tuttuğunu, bağırmaması için ağzını kapattıklarını, mağdurenin gelmek istemediğini, dört kilometre yürüdükten sonra yayla evine geldiklerini, gece yağmur yağması nedeniyle mağdurenin elbiselerinin ıslandığını, komşuları …’i arayarak durumu bildirdiğini, pişman olduğunu söyleyerek elbise istediğini, komşusu geldikten sonra muhtara telefon açarak mağdureyi teslim ettiğini, mağdureye karşı başka bir eylemleri olmadığını, mağdureyi yaylaya götürürken ormanın içinden geçtiklerini, yüzündeki yaraların
çalı çırpının çarpması sonucu meydana geldiğini, olay sırasında üzerinde kurusıkı tabancasının bulunduğunu ancak mağdureye göstermediğini, olay nedeniyle pişman olduğunu, Sanık …; mağdurenin dayısının kızı olduğunu, olayı görmediğini, suçlamayı kabul etmediğini, Sanık …; mağdurenin seslerini duyduğunu, ancak kaçırılırken görmediğini, ağabeyine bu konuda
yardım etmediğini, Sanık …; mağdurenin kaçırılması ile ilgisinin bulunmadığını, bu konuda kimseye yardım etmediğini,
Sanık …; …’nın kendisini telefonla arayıp çağırdığını, evlerine gittiğinde diğer sanıkları gördüğünü, mağdureyi kaçıracağını söyleyerek yardım istediklerini, yardımcı olmayacağını ancak yanlarında
gelebileceğini söylediğini, akşam mağdurenin sanık …’nın evinden çıktığını gören diğer sanıkların kolundan tutarak ağzını kapattıklarını, bu sırada kendisinin yaklaşık beş metre uzakta bulunduğunu,
sanıkların mağdureyi sürükleyerek götürmeye başladıklarını, arkadaşını yalnız bırakmamak amacıyla peşinden gittiğini, ormanın içerisinde dört kilometre kadar yürüdükten sonra yayla evlerine ulaştıklarını,
kendisinin geri döndüğünü, mağdurenin nasıl yaralandığını bilmediğini, gelmemek için direnip kendisini yere attığı sırada yaralanmış olabileceğini savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki sonuca ulaşılması bakımından, hürriyet sözcüğünün anlamına ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile ilgili kanuni hükümlere kısaca değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Hürriyet; kişinin dilediği gibi hareket etmesi, onun belirli bir faaliyetini engelleyen veya sınırlayan bir kuralın bulunmaması olarak ifade edilmektedir. (Recep Gülşen, Hürriyeti Tahdit Suçları, Adalet
Yayınevi, Ankara 2002, s. 19)
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığını taşıyan 19. maddesinde; “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen; Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir
mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir
kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen
diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne
çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.
Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir. Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve
bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, devletçe ödenir.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Hürriyet ve güvenlik hakkı” başlıklı beşinci maddesinde de; “1. Her ferdin hürriyete ve güvenliğe hakkı vardır. Aşağıda mezkûr haller ve kanuni usuller dışında hiç
kimse hürriyetinden mahrum edilemez:
a) Salahiyetli bir mahkeme tarafından mahkûmiyeti üzerine usulü dairesinde hapsedilmesi,
b) Bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı yahut kanunun
koyduğu bir mükellefiyetin yerine getirilmesini sağlamak üzere yakalanması veya tevkifi,
c) Bir suç işlediği şüphesi altında olan yahut suç işlemesine veya suçu işledikten sonra kaçmasına mâni
olmak zarureti inancını doğuran makul sebeplerin mevcudiyeti dolayısiyle, yetkili adli makam önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve hapsi,
d) Bir küçüğün nezaret altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilmiş usulüne uygun bir tevkif kararı bulunması,
e) Bulaşıcı bir hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastası, bir alkoliğin, uyuşturucu maddelere
müptelâ bir kimsenin yahut bir serserinin kanuna uygun mevkufiyeti,
f) Bir kimsenin memlekete usulüne uygun olmıyarak girmekten men’i, veya hakkında bir sınır dışı kılma veya geri verme muamelesine tevessül olunması sebebiyle yakalanmasına veya tevkifine karar verilmesi,

  1. Tevkif olunan her ferde, tevkifini icabettiren sebepler ve kendisine karşı vâki bütün isnatlar en kısa bir zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.
  2. İşbu maddenin I/c fıkrasında derpiş edilen şartlara göre yakalanan veya tevkif edilen herkesin, hemen bir hâkim veya adlî görevi yapmaya kanunen mezun kılınmış diğer bir memur huzuruna
    çıkarılması lâzım ve mâkul bir süre içinde muhakeme edilmeye yahut adlî takibat sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverme ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlıyacak bir teminata
    bağlanabilir.
  3. Yakalanması veya tevkif sebebiyle hürriyetinden mahrum bırakılan her şahıs hürriyeti tahdidin kanuna uygunluğu hakkında kısa bir zamanda karar vermesi ve keyfiyet kanuna aykırı görüldüğü takdirde tahliyesini emretmesi için bir mahkemeye itiraz eylemek hakkını haizdir.
  4. İşbu maddenin hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tevkif muamelesinin mağduru olan her şahsın tazminat istemeye hakkı vardır” biçimindeki hükümlere yer verilmiş, TCK’nun 109. maddesinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu;
    “1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
    2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    3) Bu suçun;
    a) Silâhla,
    b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
    f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
    4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
    5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
    6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır”
    şeklinde düzenlenmiştir.
    Görüldüğü üzere maddenin ilk fıkrasında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli tanımlanmış, diğer fıkralarında ise nitelikli halleri hüküm altına alınmıştır. Madde gerekçesinde açıklandığı üzere, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi istek, arzu ve iradeleri kapsamında hareket edebilme özgürlükleridir.
    Kişiyi hürriyetinden yoksun kılmayı cezalandıran bu hükümle, kişilerin dış hürriyeti olarak adlandırılan, kendi arzu ve iradeleri çerçevesinde hareket edebilme, yer değiştirebilme hürriyeti korunmak istenmiştir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Özel Hükümler İkinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s. 398)
    Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile cezalandırılmak istenen eylem, bireylerin hareket özgürlüklerinin hukuka aykırı bir şekilde kaldırılması veyahut kısıtlanmasıdır. Suçun maddi unsuru,
    kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Eylem failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılmak suretiyle gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket veyahut yer
    değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendisini göstermektedir. Bu suç, serbest hareketli bir suç olduğundan, özgürlüğün kısıtlanması ya da kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareketle işlenebilir.
    Maddenin ikinci fıkrasında; fiili işlemek için veya işlendiği sırada cebir, tehdit ya da hile kullanılması, üçüncü fıkrasında; suçun silâhla, birden fazla kişi tarafından birlikte, yerine getirilen kamu görevi nedeniyle ya da kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, üstsoya, altsoya veya eşe, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenmesi, dördüncü fıkrasında; suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması, beşinci fıkrasında da; cinsel amaçla gerçekleştirilmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiş ve suçun temel şekline göre daha fazla yaptırıma bağlanmıştır.
    Altıncı fıkrasında ise, bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu aşamada etkin pişmanlık üzerinde de durulmalıdır.
    Öğreti ve uygulamada; “bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin
    pişmanlık” denilmektedir. Türk Ceza Kanununun kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların
    gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmayı gerektirir bir haksızlık çıkmakta ve kusurluluğu kaldıran bir sebebin bulunmaması halinde, fail hakkında bir ceza ya da güvenlik tedbirine hükmolunmaktadır. Fakat
    bazı hallerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunması veyahut bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar “suçun unsurları
    dışında kalan hâller” başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara “objektif cezalandırılabilme şartları,” bulunmaması gerekenlere ise “şahsi cezasızlık sebepleri”
    ya da “cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler” denilmektedir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, 8. Baskı, s. 351). Bu yönüyle etkin
    pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır.
    İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından
    ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup, buna suç yolu ya da
    “iter criminis” denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanununun 36. maddesindeki “gönüllü
    vazgeçme” düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra
    hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır.
    TCK’da etkin pişmanlık tüm suçlarda uygulanabilecek genel bir hüküm olarak değil, özel suç tipleri bakımından uygulanabilecek istisnai bir müessese olarak düzenlenmiştir. Bu bağlamda kanun koyucu
    bazı suçlara ilişkin etkin pişmanlık düzenlemesini “etkin pişmanlık” başlığıyla bağımsız bir madde hâlinde (TCK 93, 110, 168, 192, 201, 221, 248, 254, 269, 274, 293) bazılarını ise suç tipinin düzenlendiği maddenin bir fıkrası şeklinde gerçekleştirmiştir. (TCK 184/5, 230/5, 245/5, 275/2, 275/3, 281/3, 282/6, 289/2, 297/4, 316/2) Bu hükümlerin bir kısmında etkin pişmanlık nedeniyle cezanın tamamen ortadan kaldırılması öngörülmüş, bir kısmında ise sadece belli oranda indirilmesi kabul
    edilmiştir.
    Etkin pişmanlık, kanunun etkin pişmanlığa imkân tanığı her suç tipinde, o suçun karakterine uygun bir yapıya bürünmektedir. (Yasemin Baba, Türk Ceza Kanununda Etkin Pişmanlık, Oniki Levha Yayınları,
    İstanbul 2013, s. 22) Ancak bu durum, etkin pişmanlık hükümleri arasında hiçbir ortak unsur olmadığı anlamına gelmemektedir. Gerek Türk Ceza Kanunundaki gerekse özel ceza kanunlarındaki etkin
    pişmanlık düzenlemeleri incelendiğinde ve öğreti ile yerleşik yargısal kararlardaki görüşler de değerlendirildiğinde etkin pişmanlığın unsurlarının;
    1- Kanunda etkin pişmanlığa imkân tanıyan bir düzenleme bulunması,
    2- Suçun tamamlanmış olması,
    3- Failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının gerçekleşmesi,
    4- Failin bu davranışın iradi olması, Şeklinde belirlenmesi mümkündür.
    Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için öncelikle kanunda o suç ve faili bakımından buna imkân tanıyan özel bir hüküm bulunması gerekir. Her suç açısından etkin pişmanlığın uygulanması mümkün değildir.
    Esasen niteliği gereği her suç etkin pişmanlığa elverişli de değildir. Bir suç tipi bakımından kanunda etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmemiş ise “kanunilik ilkesi” uyarınca kıyas veya yorum yoluyla da olsa etkin pişmanlık uygulanamaz Örneğin TCK’nun 168. maddesinde mal malvarlığına yönelik bazı suçlar bakımından etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmüştür. Suç eşyasının satın alınması veya kabul
    edilmesi suçu bu suçlar arasında sayılmadığından, bu suç da malvarlığına yönelik bir suç olmasına karşın TCK’nun 168. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
    Etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için suçun tamamlanmış olması gerekir. Teşebbüs aşamasında kalan suçlar bakımından etkin pişmanlıktan söz edilemez ancak şartları var ise “gönüllü
    vazgeçme” gündeme gelebilir.
    Etkin pişmanlığın diğer bir şartı, failin kanunda öngörüldüğü biçimde, pişmanlığını gösteren aktif bir davranışının bulunmasıdır. Gerçekten de etkin pişmanlığa ilişkin kanuni düzenlemeler incelendiğinde;
    “suçun meydana çıkmasına ve diğer suçluların yakalanmasına hizmet ve yardım etme,” “mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakma,” “mağdurun uğradığı
    zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderme,” “diğer suç ortaklarını ve sahte olarak üretilen para veya kıymetli damgaların üretildiği veya saklandığı yerleri merciine haber verme,”
    “örgütü dağıtma ya da verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlama,” “iftiradan dönme,” “gerçeği söyleme” gibi çeşitli şekillerde failden işlediği suçla gerçekleşen haksızlığın neticelerini mümkün olduğu
    ölçüde ortadan kaldırmaya yönelik aktif davranışlarda bulunmasının arandığı görülmektedir.
    Gerçekleştirdiği haksızlığın neticelerini kanunun aradığı biçimde ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir aktif davranışta bulunmayan fail hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.
    Nitekim kanun koyucu tarafından da etkin pişmanlığın adlandırılmasında sergilenmesi gereken davranışın bu özellikleri gözetilerek “etkin” kelimesi tercih edilmiştir. Karşılaştırılmalı hukukta da
    müessesenin isimlendirilmesinde benzer bir vurgunun yapıldığı görülmektedir. Örneğin; Alman, Fransız, İspanyol, İngiliz Hukukunda adlandırma sırasıyla; “Tätige Reue,” “Repentir actif,” “Arrepentimiento
    activo eficaz,” “Active Repentance” şeklinde yapılmıştır. Ancak aktif davranış, “bizzat fail tarafından bir davranışta bulunmasının zorunlu olduğu” şeklinde anlaşılmamalıdır. Failin iradesine dayanan üçüncü
    kişinin hareketi de, bu hareketin yapılmasına fail tarafından neden olunduğu sürece yeterli kabul edilmelidir.
    Etkin pişmanlığın varlığının kabul edilebilmesi için sanığın suç sonrası sergilediği aktif davranışın iradi olması da gerekmektedir. Bu şart, etkin pişmanlığın sübjektif unsurunu teşkil etmektedir. Etkin pişmanlığın var olduğunun kabulü için, tek başına failin haksızlığın sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarda bulunmuş olması yeterli değildir. Etkin pişmanlıkta fail, suç sonrası mağdurun uğradığı zararı gidermeyi, engellemeyi, düzeltmeyi ya da tehlikeyi önlemeyi iradi yani gönüllü olarak gerçekleştirmelidir. Çoğu zaman fail bu tür davranışları, suçu işledikten sonra duyduğu pişmanlığın tesiri ile yapmaktadır. Bu nedenle müessesenin adlandırılmasına tercih edilen ikinci kelime “pişmanlık”
    olmuştur. Aynı şekilde karşılaştırılmalı hukukta örnekleri verilen isimlerden anlaşılacağı üzere “tövbe” kelimesi ile bu vurgunun yapıldığı görülmektedir. Etkin pişmanlıkta ceza verilmesinden vazgeçilmesinin
    veyahut cezadan bir indirim yapılmasının temelinde failin bu pişmanlığı yatmaktadır. Zira cezalandırılmada güdülen asıl amaç, kişilerin pişmanlık duymasını sağlayıp yeniden topluma kazandırılmasıdır. Failin dışa yansıyan davranışlarının pişmanlığının tezahürü olarak kabul edilebilecek derecede iradi olması yeterli olup, iç dünyasına bakılarak gerçekten samimi olup olmadığı aranmayacaktır. Bu bakımdan sanığın davranışında cezadan kurtulma saiki de etkili olmuş olsa, önemli
    olan salt bu saikle hareket edilmemiş olmasıdır. Nitekim Türk Ceza Kanununun uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunda etkin pişmanlığa ilişkin 192. maddesiyle ilgili görüşmelerde, bu
    kanunun hazırlanmasında görevli akademisyenlerden Adem Sözüer; “Gönüllü vazgeçme veya etkin pişmanlıkta, kişinin iç dünyasında gerçekten nedamet duyup duymadığına bakmıyoruz sadece; yani
    gönüllü vazgeçme ve etkin pişmanlıkta suç politikası gereğince kişinin suç yolundan kendi iradesiyle dönüp dönmemesine bakıyoruz. O yüzden, kendi iç dünyasında gerçekten pişmanlık duyup
    duymadığına ilişkin konular, aslında ne gönüllü vazgeçmeyi, suça teşebbüsü ne de buradaki etkin pişmanlığı belirleyici unsuru değildir” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. ( Tutanaklarla Türk Ceza
    Kanunu, Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Ankara 2005, s. 697) Etkin pişmanlıkla ilgili bu genel şartlar dışında kanun koyucu, ilgili suç tipinde özel olarak etkin pişmanlığın belirli bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi veya başka bazı ön şartların varlığını da
    aramış olabilir. Örneğin Türk Ceza Kanununun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin 110. maddesinde etkin
    pişmanlığın soruşturmaya başlanmadan önce ve mağdurun şahsına bir zarar dokunmaksızın gerçekleşmiş olması aranmıştır. Bu hallerde etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, zaman şartının yanında diğer şartların da gerçekleşmiş olması gerekir.
    TCK’nun “etkin pişmanlık” başlığını taşıyan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 110. maddesinde de; “yukarıdaki maddede tanımlanan suçu işleyen kişi bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce
    mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa cezanın üçte ikisine kadarı indirilir” biçiminde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları bakımından
    cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi bir sebep olarak “etkin pişmanlık” düzenlemesi getirilmiştir.
    Madde gerekçesinde de; “Etkin pişmanlık için suç tamamlandıktan sonra mağdurun güvenli yerde serbest bırakılması gerekir. Bunun kendiliğinden, yani herhangi bir zorlama bulunmadan gerçekleşmesi
    gerekir. Ayrıca, etkin pişmanlığın, bu suç nedeniyle soruşturmaya başlanmadan önce gerçekleşmesi gerekir. Soruşturma makamlarının işe el koymasından sonra serbest bırakma hâlinde, etkin pişmanlık
    hükmünden yararlanılamayacaktır” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Anılan düzenlemeye göre, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen kişinin, bu suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan önce mağduru, şahsına herhangi bir zarar vermeksizin ve
    kendiliğinden güvenli bir yere serbest bırakması halinde hakkında etkin pişmanlık hükmü uygulanacaktır.
    Buna göre kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
    1- Suçun tamamlanmış olması gerekir. Suç tamamlanmadan, başka bir ifadeyle icra hareketleri devam ederken failin mağduru serbest bırakması durumunda etkin pişmanlık değil gönüllü vazgeçme söz konusu olacaktır.
    2- Failin, mağduru suç nedeniyle hakkında soruşturmaya başlanmadan evvel serbest bırakması gerekmektedir. Şüpheli ve sanıkların örneğin etkin pişmanlık gibi bir kısım hak ve imkânlardan yararlanabilmeleri ve buna bağlı haklarının korunması bakımından soruşturma evresinin ne zaman başladığı hususu önem arzetmektedir.
    Ceza Muhakemesi Kanununun ikinci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde soruşturma; “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre”
    olarak tanımlanmıştır. Maddenin ilgili fıkrasının gerekçesinde; “suça ilk müdahaleden başlayarak iddianamenin mahkemeye verilmesine kadar geçen bütün işlemleri kapsayan evre soruşturma olarak
    isimlendirilmiştir” şeklindeki açıklamalara yer verilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 17.10.2006 gün ve 165-213 sayı ile, soruşturma evresinin, suç şüphesinin Cumhuriyet savcısı tarafından öğrenilmesi ile
    başlayacağı kabul edilmiştir.
    CMK’nun 160. maddesinde Cumhuriyet savcısının “suçun işlendiğini öğrenmesi” halinden söz edilmiş, kamu davasının açılıp açılmayacağı hususunda araştırma yapma yetki ve yükümlülüğü getirilmiştir.
    Ceza muhakemesi hukukumuzda “kovuşturmanın zorunluluğu ilkesi” geçerli olduğundan, soruşturma yapılması mecburiyet olarak düzenlenmiş ve bu görev Cumhuriyet savcısına verilmiştir. Nitekim
    öğretide bu konuda benzer görüşler ileri sürülerek; “Ceza muhakemesinin ilk evresi olan soruşturma, suç fiilinin devletin kovuşturma makamı Cumhuriyet savcılığı tarafından öğrenilmesi ve ilk araştırma işleminin yapılması ile başlar” denilmiştir. (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2010, s. 705)
    Sonuç olarak soruşturma, suçun işlendiğinin yetkili merci tarafından öğrenilmesiyle başlamış olacaktır.
    Cumhuriyet savcısı ise, suçun işlendiğine kural olarak ihbar veya şikâyet gibi yollarla muttali olabilecektir.
    Cumhuriyet savcılığının olaydan haberdar olup, soruşturmaya başlamasından sonra failin mağduru serbest bırakmasının ceza sorumluluğu üzerinde bir etkisi bulunmayacaktır. Dolayısıyla mağdurun olay yetkili merciler tarafından öğrenildikten sonra serbest bırakılması durumunda, kanunun aradığı diğer bütün şartlar gerçekleşse bile etkin pişmanlık hükümleri uygulanamayacak, ancak bu husus takdiri
    indirim nedeni olarak kabul edilebilecektir.
    3- Failin, mağduru herhangi bir baskı veya zorlama olmaksızın, gerçek bir pişmanlık sonucu kendiliğinden serbest bırakması gerekir. Failin mağduru hangi nedenlerle bıraktığının önemi yoktur. Önemli olan herhangi bir dış zorlama bulunmaksızın mağdurun özgür iradeyle serbest bırakılmasıdır.
    4- Mağdurun fail tarafından serbest bırakılması gerekmektedir. Mağdurun sanığın elinden kaçması veya olayı haber alan kolluk görevlileri veya başkaları tarafından bulunduğu yerden alınması halinde bu hüküm uygulanamayacaktır. Ayrıca failin mağduru “halkın içine çıkabilecek bir halde” serbest bırakması gerekir. Örneğin çıplak vaziyette bırakma, kanunun aradığı anlamda serbest bırakma olarak kabul
    edilemeyecektir.
    5- Failin mağduru zarar görmeyeceği ve istediği yere rahatlıkla ulaşabileceği güvenli bir mahalde serbest bırakması gerekmektedir. Mağdurun gece vakti, yerleşim yerlerine uzak ıssız bir yerde veya
    ormanda serbest bırakması durumunda bu hüküm uygulanamayacaktır.
    6- Failin mağdurun şahsına bir zarar vermemiş olması gerekir.
    Somut olayda, sanıkların mağdureyi soruşturma başlamadan önce güvenli bir yerde kendiliğinden serbest bırakmaları karşısında haklarında etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının
    belirlenmesi açısından, “mağdurun şahsına bir zarar verilmemiş olma” şartı üzerinde durulmalıdır. Kanunda “mağdurun şahsına zarar verilmemiş olma” şartından sözedildiğine göre, mağdurun
    malvarlığına ya da başka birisine zarar verilmiş olması, etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir. Zararın hafif veya ağır, maddi ya da manevi olması arasında fark bulunmamaktadırÖrneğin, mağdura karşı cebir kullanılması, yaralanması, aç, susuz ya da uykusuz bırakılması, cinsel arzuların tatmini amacıyla birtakım eylemlere maruz bırakılması halinde etkin
    pişmanlık hükümleri uygulanamayacaktır. Failin mağduru, şahsına zarar verdikten sonra fakat hakkında soruşturma başlamadan önce kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakması durumunda da etkin
    pişmanlık hükümleri uygulanmayacak, ancak bu durum temel cezanın tayininde ya da takdiri indirim nedenlerinin uygulanması sırasında göz önünde bulundurulabilecektir.
    TCK’nun 109. maddesinin altıncı fıkrasında; “bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten
    yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” düzenlemesine yer verilmiş, gerekçesinde de; “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla ya da sırasında, kasten yaralama suçunun
    neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler de uygulanır; bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde,
    maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir” denilmiş olup, suçun işlenmesi amacıyla ya da suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinden birinin
    meydana gelmesi halinde ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmek suretiyle, anılan neticenin gerçekleşmesi durumunda, artık mağdurun şahsına zarar verilmiş
    olacağından etkin pişmanlık için aranan “mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın serbest bırakma” şartı oluşmadığından, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanamayacağının kabulü gerekmektedir.
  5. maddenin altıncı fıkrasının “bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna
    ilişkin hükümler uygulanır” hükmü göz önünde bulundurulduğunda, bu suçun işlenmesi amacıyla, işlendiği süreyle sınırlı bir zaman dilimi içerisinde ve eylemin gerçekleştirilmesi sırasında mağdurun,
    kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacak ve kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerine ulaşmayacak şekilde yaralanması halinde, diğer şartların da varolması
    kaydıyla etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilecektir.
    Diğer taraftan, ceza yargılamasının en önemli amacı, usul hükümlerinin öngördüğü ilkeler doğrultusunda, adil, etkin ve hukuka uygun yargılama yapılarak, somut gerçeğin her türlü şüpheden
    uzak bir biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Bu nedenlerle, ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak tecelli
    edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanıkların gece vakti mağdureyi sesini çıkarmaması için ağzını bağlayıp, direncini kırmak amacıyla yüzüne tokat vurarak kaçırıp önce tarlalardan, ardından ormanın içerisinden dört kilometre uzaklıktaki
    yayla evlerine götürürken gerçekleştirdikleri eylemleri nedeniyle, sağlık ocağı tabipliğince düzenlenen geçici adli raporda yüzünde tırnak izleri, yüz bölgesinde giysi ile bastırmaya bağlı olarak meydana gelen
    ekimoz, dirseğinde ve koltuk altı bölgesinde muhtelif genişlikteki ekimotik lezyonlar, sol arka bel bölgesinde sıyrıklar, ensesinde ağrılı hassasiyet, ayak bileği arka tarafı ile diz kapağı ve altında sıyrıklar
    oluşacak ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı, raporda ayrıca bu konunun, ikinci derece sağlık kurumu tarafından değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiği, ancak bu
    hususta kesin adli rapor alınmadığı, söz konusu yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olup olmadığı ya da kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinden birini
    oluşturup oluşturmayacağı tam olarak ortaya konulmadan, sanıklar hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tespitine imkân bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, itirazın değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, mağdurenin kesin adli raporu alındıktan sonra sanıklar hakkında etkin pişmanlık
    hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
    2-Yargıtay … Ceza Dairesinin … gün ve …. sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- … Asliye Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı mahkûmiyet hükmünün mağdurenin kesin adli
    raporu alındıktan sonra sanıklar hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının
    değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.12.2015
    tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir